Herkese
1. Bilmek Düsturu
"Her bir şeyin hakikatini anlamak" için "uğraş" gerekir. Bu uğraş merak etmeyi, araştırmayı, okumayı, mantık kurmayı, muhakeme etmeyi gerektirir. Bunların sonucuyla öğrendiklerimiz, "aydınlanmamızı" sağlar. Gazali'nin söylediği gibi aydınlanmak durarak elde edilen bir ödül değildir aksine etik ve düşünce çabasını gerektirir (1). Bir kendini arayış hikayesi olan Hayy bin Yakzan kitabında Hayy öğrenmeye "merak edip gözlem yaparak" başlar (2). Merakın alt yapısını da "farkındalık" oluşturur. Kimim?, Neyim?, Neyi, neden, ne için yapıyorum? sorularını sormaya başlarız düşünmeyi fark ettiğimizde. Farkındalık mihenk taşına yüzünü çevirmeyen insan ipin ucunu tutmuştur ve eğer öğrenme arzusunun peşinden gider çaba karşısında tembellik yapmaz ise bilginin vereceği aydınlığı yakalar. Bu aydınlık, fırtınalı göğü aşıp uzayda güneşi görmek gibidir. Aksi durumda güneş ordadır ancak fırtınalı gök altında kalmayı seçenler için hiç doğmayacaktır.
Peki güneşi görmesek de fırtınalı gök altında kalmayı seçsek ne olur?
İnsanların pek çoğu yaşamını bu şekilde geçirmekte sanki? Bilgi, bilmek insan fıtratındandır. Aksi durumda bir kimlik kartı olarak yaşar geçeriz hayatı. Bu, hiç yazmamış bir kalem, yazılmamış bir kağıt, yenmemiş bir yemek, izlenmemiş bir film, dinlenmemiş bir müzik, oynanmamış bir tiyatro, okunmamış bir kitap gibi olmaktır. Yani, "insan" olamamaktır.
Tehlike bilmek ile bitmez; bilmemek ile daha erken varılan bazı kötü yollar bilme mertebesinde de dolanabilir "bildiğimiz"e. Bu yollardan bazısı ego balonuna çıkar bazısı bencilleşmiş bir yüksek maddiyata ya da kötülük iliştirilmiş bir plana... Fakat bilme basamaklarında pusulayı şaşmaz isek erişeceğimiz yer şişkin bir egodan, kötülükten, bencillikten ve cimrilikten arınmış insan olmaya yakışan "hakikat" olacaktır. Bu yüzden "bilmek" yoluna çıkarken kavramları ve soruları doğru okumalıyız. Bilgimiz doğrudan ya da dolaylı bir şekilde yeryüzü halifeliğimize (3) zarar vermemelidir. Ruh çürümesi hastalığından korunmalıyız. Nefsimizi değil nefesimizi hissetmeliyiz. Çürük bir ruh ile ufkumuz daraltır. Dar bir ufuk bilmediklerimizi bilmediğimizi örter; öğrendikçe çok şey bildiğimizi zanneden okumuş ancak hakikatsiz bilginler oluruz.
Bu öğrenme düsturunun izinde fark edelim, merak edelim, araştırıp okuyalım, öğrenelim, anlayalım. Güç kazanılan ve güç kazandıran bilgimizi dünde kalacak dünya hayatımızda sonsuz huzur ve bilgiye erişebilmek için kullanalım.
2. Araştırmak ve Okumak
Zaman, insana kısıtlılık sunar. Zamanın belirsizliği ve göreceliği akışın mümkün olduğunca yönlendirilmesini gerekli kılar. Plansızlık durumunda zamanın akışı kontrolsüzleşir. Plan ise ajanda sabitliğinde hayata birebir nakledilemez. Şartlar safi insan isteklerine ve hayallerine bağlı değildir. Kimi zaman bedensel ve ruhsal rahatsızlıklar kimi zaman çevresel değişiklikler bazen toplumsal ya da ailesel kırılmalar pozitif ya da negatif süreçler şeklinde planı eğip bükebilir. Plan eksenimizi buna göre esnek kılıp amaç, hedef doğrultusunda yeise kapılmadan işlemeliyiz. Bu gerçekler dahilinde birinci bölümde yazdığım gibi hedef "hakikat" olduktan sonra başımıza gelebilecek plan dışı negatif sürprizler moralimizi bozmamalı, gönül ferah baş dik yolumuza devam etmeliyiz.
Planımızı kısa vadeli ve uzun vadeli hedefler çerçevesinde belirlemeliyiz. Bu çerçeveler aynı zamanda bilgi birikimimizin yanında bedenimizin takvimsel ve ruhumuzun içsel ilerleyişlerinin de katılımıyla çizilir. Okula başlama yaşı, emeklilik yaşı gibi "yaş" kısıtlamaları ile öğrenmek takvimle tabii ki sınırlandırılamaz. Öğrenme yetisi yapı taşlarımızdan birisidir ve kullanmak istediğimiz an bizimle beraberdir. Yeter ki en erken vakitte bilinçle ve katlanır değerde kullanalım.
Zamanımızı ve aklımızı sunduğumuz bilgi kaynağının seçimi zaman kısıtlılığı içerisinde önem arz eder. Bu esnada dikkat edilmesi gereken nokta; ufuk daralmasının önüne geçmek ve farkındalık ile yorumlama kapasitesini arttırmak için kaynakta çeşitlik ve zıtlığın da tercih edilmesi gerçeğidir. Bakış açımızı genişletmez isek kaçırdığımız pek çok nokta, bilgi ipimizden kopmalara neden olur.
İp kopuşlarının yanında afaki iplere dolanıp kalma gibi bir risk de bekler bizi, bilgilenme dünyamızda. 2016'da Oxford Dictionaries tarafından yılın kelimesi seçilen ve her alanda boy gösterebilen "post-truth" söylem (4), bilgi dünyamız için tuzaktır. Bu "gerçek dışı/ötesi söylem", "nesnel hakikatlerin belirli bir konu üzerinde kamuoyunu belirlemede, duygulardan ve kişisel kanaatlerden daha az etkili olması durumu" olarak nitelendirilir. İnanmama lüksünüz olan ve sizi inandırmak için çaba sarf eden "yalan" dan da tehlikeli olan bu "gerçek dışı/ötesi söylem" karşısında hem hakikatimizi yitirmemeli hem de bu tehlikeye katkıda bulunmamalıyız. İşte bu eşikte, kaynak çeşitliliği ve zıtlığının kullanılarak öğrenilenin bilgi süzgecinden geçirilmesinin ne kadar da önemli olduğunu anlıyoruz. Beslenilen kaynakların yaş dağılımları, coğrafya dağılımları da olmalıdır. Öğrenilen bilginin geçmişte, şimdide girdiği ve gelecekte gireceği şekil ile dünyanın dört bir yanında değerlendiriliş mantığı düşün dünyamızda yer etmelidir.
Öğrenirken meslek-mesleki bilgi bağının çift yönlü akışında tıkılı kalmamalıyız. Öğrenciliğimizi, iş gücümüzü bu kısır bilgi ipinde örmemeliyiz. Felsefeyi de, edebiyatı da, sosyolojiyi de, fiziği de, din bilimi de, matematiği de, siyaseti de, astronomiyi de, tarihi de... araştırmalıyız, okumalıyız. Öğrencilik zamanında sık karşılaşılan bilme kısırlılığını destekleyen bir nida vardır: "Bu benim ne işime yarayacak?". Bu söyleme inanmak insanın kendi kendine çelme takmasından başka bir şey değildir oysa ki! Bunun sonuçlarını "gerçek dışı söylem ile doluşmuş zihinlerin gevezelikleri" ile karşılaşarak alıyoruz. Bedenini tanımayan bir insan sağlığına dikkat edemez; tarih, sosyoloji, siyaset okumayan kendisi için doğru yöneticiyi seçemez; matematik, mantık, ekonomi okumayan parasını yönetemez... Her birini dalında akademisyen gibi bilmek değildir gerekli olan okulun öğrettiklerine kıymet vermek ve yaşam boyunca yemek içmek gibi okumanın ve araştırmanın da hayati olduğunu anlamaktır.
3. Yorumlamak ve Anlamak
Bilgiye sahip olmak doğrudan not almak ya da konu üzerine düşünüp yorumlayıp not almaktan geçer. Yorumlayıp not almak birikimimiz ile yoğrulacağı için bize daha da sahiplendirir bilgiyi ve bu durum bilgiyi anladığımızı da teyit eder aynı zamanda.
4. Bilgiye Akmak
İlmi ile halka yararı dokunan bilgiliye alim der Gazali (5). Platon'un mağara alegorisinde zincirlerini kıran insan olmayı istemeliyiz (6). İnsan alim mertebesine yetişemese de sorgulayan merak eden araştıran okuyan yorumlayan anlayan insan olmalıdır. Hakikati gören, mağaranın gölgesinden kurtulup ışığı gören odur çünkü. Bu basamakları tırmanmaya her nefes alan insan yükümlüdür ki akledebilmek ile ödevlidir çünkü. Aksi takdirde, varlığımızı fakirleştiririz. Ontolojik daralmanın kıskacından kurtulan insan varlığını fakirleştirenlere mağara çıkışını işaret edebilmelidir. İşaret edenin burada bir imtihanı daha vardır; işaretin "kendinden varlık bulduğu yanılgısı". Bu egosal tutuluma karşı uyanık olmalıyız. Bilgi engindir, okuyan usun bildiği öğrendiği kaç damla eder o okyanusta? Bilgi tüm insanlığın birikimiyle oluşan canlı bir devdir. Her insan bu devde bir iz bıraktıkça varlığını sürdürebilecektir.
Mehlika İşcan
11 Temmuz 2020
(1) Aydınlanma beklenerek elde edilebilecek kolay bir ödül değildir. Bilakis o, muazzam ahlaki ve fikri gayretleri içeren uzun bir çabanın sonunda mümkün olabilen bir şeydir. Gazzali, el-Munkız mine'd-Dalal, tr. Montgomery Watt, The Faith and the Practice of el-Gazzali, Londra,1963, s 54.
(2) Hayy Bin Yakzan, İbn Tufeyl, İbn-i Sina şerhi. İnsan Yayınları, 2017.
(3) Bakara 30
(4) https://languages.oup.com/word-of-the-year/2016/
(5) Gündüzlerin ve Gecelerin İhyasının Fazileti, Gazali, Çelik Yayınları, sf 105.
(6) Devlet, Platon.
Comments